En Sevdiğim

En Sevdiğim

Bu Blogda Ara

21 Ağustos 2025 Perşembe

Bir Zamanlar Tatilde (11) Diskoda


Tatilimizde 3. gün benim için sabahleyin ne kadar güzel ve sıra dışı başlamışsa gecesinde de son derecede rutin bir şekilde sürüyordu. Animatörlerin sulu eğlence anlayışları zaten hoşuma gitmiyordu. Tatil köyünün gece mekanlarında çalan orkestralar her gün değişiyordu ve bu gece çalan grup nostalji ağırlıklı bayık şarkılara ağırlık vermişti. Bizimki az biraz benimle dans ettikten sonra memleketi kurtarmak için arkadaşlarıyla derin bir siyaset mevzusuna girdi. Ben de biraz etrafı dolaşmak amacıyla dışarı çıktım. Berrak ve insanı sıkmayan bir hava vardı dışarıda. Güvendolar'da her zamanki nemden eser yoktu. İzmir'deki oğlanı arayıp biraz onunla lafladıktan sonra yukarı koruluğun oraya doğru yürümeye başladım.


Bir müddet turaladıktan sonra gürültülü ve kalabalık bir yere geldiğimi fark ettim. Çevrede üç otobüs vardı ve etraf yabancı turist kaynıyordu. Neler oluyor derken yanı başımda birisinin “abla, abla” diye bana seslendiğini işittim. Dönüp arkama baktığımda bizim kıvırcıkla karşılaştım. Bu üç otobüs Güvendolar'da bir diskoda düzenlenecek özel bir eğlence için kaldırılıyormuş tatil köyü idaresi tarafından. Haberim olmadığını söyledim ona. İstersem elinde fazladan özel bir fiş varmış bana verebilirmiş. İyi de neden bir fiş. Ona ilgilenmediğimi söyledim. “Abla bir gidip görmekte fayda var, belki seversin” dedi bana. İyi de neden sadece ben? Neden iki değil de bir fiş. “Enişten olmadan ne yapacağım eğlenceyi” dedim. “Abi zaten şimdi içmeye başlamıştır” dedi hafiften sırıtarak. Haklıydı. “Hem ben de orada görevli olacağım, size arkadaşlık edebilirim ara sıra” diye ilave etti. “Vay uyanık” Bir müddet düşünüp, “Eh hadi bir gidip göreyim ne tür eğlenceymiş” dedim. Sevinerek fişi bana uzattı ve “İkinci otobüse bin, 5 dakika sonra kalkıyoruz” dedi. Bindim otobüse, yapacak başka işim olmadığından.


Neyse ki otobüstekiler neşeli insanlardı ve benden başka yerli yoktu. 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Güvendolar'a vardık. Tatil köyü diskosunu kapatmıştı. İçeri girdik. Müzik gerçekten kaliteliydi, içkiler de bedavaydı. İki tane votka limon çekince ben de havaya girdim. Disko müziğinden sonra sıra şark gecesine geldi. İki tane dansöz çıktı turistler bayıldı. Kadın erkek demeden dansöze uyup kıvırtmaya başladılar. Dansöz faslı da bitince saat 12'ye gelmişti. Sunucu özel show deyince ortam karardı. Zebellah gibi zenciler ve hepsi slav ırkından olduğu anlaşılan hatunlar güzel bir erotik showa başladılar. O bitince bu kez sıra striptize geldi. Elemanları nereden bulmuşlarsa gerçekten işlerinin ehli tam profesyoneldiler. Yalnız olduğum için sıkılmıyordum benim gibi oraya tek gelmiş iki Çek hatunla arkadaş olmuştum onlarla birlikte seyrediyordum gösteriyi. Arada bizim kıvırcık da kendini gösteriyor masamıza güzel kokteyller yolluyordu at katkılısından. Bir ara gösteriye ara verildi, slow müzik başladı. Millet seyrettiği erotik dansların etkisiyle iyice azmıştı. Dans değil resmen ayakta sevişiyorlardı. Masamdaki kızıl saçlıyı bir herif dansa kaldırdı, biz diğeriyle etrafı seyrettik. Arada kıvırcık masamıza gelince, “Sen de benimle dans eder misin?” diye sordum. “Yasak abla, hemen işten çıkarırlar” dedi. “Boş ver o zaman” dedim. Neredeyse ağlayacak durumda: “Abla sen benimle dans etmek istiyorsun ama yasak diye ben edemiyorum. Ne kadar şanssızım ben!” Ağlayacak yahu. Ayağa kalkıp sarıldım çocuğa, yanağını öpüp, “Sıkma canını şekerim, otelde bir ara fırsat bulursak kimsenin görmediği bir yerde seninle dans ederim” dedim. “Sahi mi söylüyorsunuz vallahi inanmam,” deyişi vardı ki için acır. Ona sözümün söz olduğunu bir kez daha belirttim de keyfi yerine geldi çocukcağızın.


Slow müzikten sonra erotik showun ikinci yarısı başladı. Bu kez amatör striptiz yarışması varmış. Yabancılar da ne kadar teşne bu tür şeylere. Genci yaşlısı. Neyse ki bazılarının başvurusu kabul edilmedi de göz zevkimiz fazla bozulmadı. Sonra genç bir adam çıktı sahneye. Müzik eşliğinde öyle bir soyundu ki baklava gibi karın kaslarına hayran kaldım. Resmen ıslanmış ve azmıştım. Yanımdan geçen garsona bir içki daha söyleyip soyunan herifi izlemeye başladım. Bir tek tanga külotla kalmıştı. Millet “çıkar, çıkar” diye tempo tutuyordu. Benim de kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Muhakkak bu da profesyonel olmalıydı, öyle tahrik edici bir şekilde soyunuyordu ki anlatamam. Elini tanganın lasitğine atınca kalbim duracak gibi oldu. Ama yapmadı tabii, gösteriyi bitirdi. Tam bu kadar heyecan yeter derken bu kez esmer Ukrayna'lı olduğunu tahmin ettiğim bir kız çıktı sahneye. O da bu işi çok güzel yapıyordu. On numara bir gösteri sundu bize. Memeleri fazla büyük değildi. O da bir tek külotla kalmıştı sahnenin ortasında. Ve o da ellerini külotunun lastiğine geçirince adamın gösterisindeki kadar heyecanlandım. Onun yarığını görmek için büyük bir istek duyuyordum. Yavaş yavaş tangasını aşağı sıyırmaya başladığında ağzımdan resmen ohhh gibi bir nida çıkıverdi. Kasıkları hafiften tüylüydü ama donunu iyice indirince alt kısımları tamamen traşlıydı. Yarığı ince bir çizgi halindeydi. Bu esmer, zayıf kız beni feci etkilemişti. İyice sapık olmuştum hadi adam neyse de kızı düşünmek ne oluyordu. Otobüse binip tatil köyüne doğru yola çıkarken hem adamı hem de o kızı düşünüyordum.

Dönüşte bir baktım otobüste bizim kıvırcık da var. Yanıma geldi oturmadan önce izin istedi. Gösteriyi beğenip beğenmediğimi sordu. Ona çok beğendiğimi söyleyip teşekkür ettim davetiye için. Birkaç dakika oturup lafladıktan sonra izin isteyip yanımdan ayrıldı. Gitmeden ona, “Merak etme sözüm söz, mutlaka dans edeceğiz seninle,” dedim. Yüzü sevinçten ışıl ışıl, “Sahi mi abla?” dedi. “Tabii...” dedim, “Ama tek bir şartla, bir daha bana abla demeyeceksin.” Dünyalar onun olmuş bir vaziyette ön tarafa yürüdüğünü izlerken “Bu çocuk bana aşık olmasın sakın,” diye içime bir kurt düştü.



Odaya girdiğimde saat gecenin dördüydü. Bizimki çoktan uyumuş kıçında pireler uçuşuyordu. Üzerimdeki elbiseyi fırlatıp sutyen külot daldım yatağa. Bu adam gündüz bana gece için söz vermişti. Sarsıp uyandırmak için hamle yaptım. Omuzundan tutup seslendim. “Hayatım çok oldu mu uyuyalı” dedim. Yarım dakika çabaladıktan sonra uyandırmayı başardım. Uykulu uykulu, midesinin çok içmekten berbat durumda olduğunu ve onu rahat bırakmamı söyledi. Ben de kendi haline bıraktım. Ondan bana bu gece de hayır yoktu. Yataktan kalkıp üzerimdekileri tamamen çıkardım. Dolabı açıp plaj bornozumu giydim anahtarları alıp dışarı çıktım. Bir müddet dışarıda dolaşıp gecenin sessizliğini dinledim. Sonra plaja indim. Dalgalar kumsala vuruyordu. Kumlardan yürüyüp kıyıya geldim. Üzerimdeki bornozu çıkardım ve suya girdim. Sabah nasıl çırılçıplak yüzdüysem yeni günü de karanlık sularda çırılçıplak yüzerek karşılayacaktım. Yüzdüm, yüzdüm. Harikaydı.

Denizden çıktığımda her şeyden arınmış gibiydim. Bornozumu alıp şezlongların toplandığı alana gittim. Açık bir şezlong bulup uzandım ve geceyi dinlemeye başladım. Bir 10 dakika gözümü yıldızlara diktim. Geçirdiğim günün bir muhasebesini yaptım. Sonra diskoda soyunan o adamı düşledim. Elimi onun eli farz ederek göğüslerime götürüp okşamaya başladım. Uçlarını sıktım, avuçladım. Adamı üstümde hayal ettim. İki parmağımı önüme soktuğumda adam da sanki beni beceriyormuş gibi hafiften inlemeye başladım. Fakat sadece adam yoktu düşümde. Başımın hizasında ayakta duran biri daha vardı. O esmer Ukraynalı kız. Adam beni pompalarken o da yavaş yavaş yüzüme oturmaya başladı. Aç kurt gibi kızın bacaklarının arasını emmeye başladım. Herif beni getirirken kız da ağzıma boşalıp şurubunu dudaklarıma akıtıyordu. Bunları düşünerek 4 kere orgazm oldum. Bir ara dalmışım sanırım. Uyku sersemliğiyle uyandığımda güneş doğmak üzereydi. Yalnız başlayan dünüm, yeni bir güne evriliyordu. Bornozumu giydim ve uykuma odada devam etmek üzere otel binasına doğru yürüdüm.







11 Ekim 2024 Cuma

Bir Zamanlar Tatilde (10)

Gözlerimi ona çevirmek de tahrik olmamı daha feci bir hale getiriyordu. Memeleri benimkilerden küçük ama biçimliydi. Sanıyorum 20'li yaşların ortasındaydı. Karnı yağsızdı. Aşağı kısım ise... Kasıklarına doğru hafif kıllı, ama alt tarafı tamamen traşlıydı. Vaginasına doğru inen ince çizgi hariç. Orasını şekilli traş etmişti. Dayanamayacağım bu duruma. Her zaman bir erkeği tercih ederim ama şimdi bu kadın burada bana sarkıntılık etmeye başlasa hiç itiraz etmem. O durumdaydım. Kesin teslimiyet. Kasıklarımı sabunlamak için önüme diz çökerken resmen delirdim. Çünkü vajinama lif sürmeye başlamıştı ve bu beni çıldırtıyordu. Efor sarfettiği için hızlı hızlı soluması da sıcak nefesini oramda duymama yol açıyordu. Hadi be kadın, yapıştır dudaklarını amıma, emmeye başla beni. İnan itiraz etmem, sana teslim olurum!

Sabunlama bitince tekrar duşu açtı ve beni bir güzel duruladı. “Sıhhatler olsun hanımefendi” deyip kabinden çıktı. “Şuradaki mavi havlular temiz onlara silinebilirsiniz, ben de duş alıp burayı temizleyeceğim. Yine bekleriz.” Kadına teşekkür edip yarı sarhoş bir vaziyette kurulandım ve bikinimi giyip altıma şortumu üstüme de tişörtümü geçirip freebagimi belime sardım. Arkamdan su sesi gelmeye başlamıştı. Anlaşılan masöz de duşunu alıyordu. Kadına veda etmek için döndüğümde duşakabinin kapanmak ne kelime ardına kadar açık olduğunu gördüm. Kadın bana aldırış etmeden duş alıyordu. Benim ona baktığımı fark edince hafifçe gülümsedi. Ben de ona gülümseyip odadan çıktım. Burada fazla kalmamalıydım. Artık ruhumdaki ve bedenimdeki bu değişiklikler beni korkutuyordu.

Odama çıkmak için asansöre bindiğimde düşünüyordum: Acaba bir kadınla sevişmek nasıl bir şeydi. Sanıyorum neredeyse bu sorunun cevabını kesin olarak öğrenecek eşiği aşmama ramak kalmıştı. Sevişir miydi acaba benimle? Profesyonel olduğu aşikardı ama ya tüm bu yaptıkları normal bir hizmetin parçasıysa. Ama yine de beni felaket tahrik ettiği kesindi. Başka bir kadının vücudunu arzulamıştım. Belki de yanıltıcı bir duyguydu. Onun yerine erkek masöz beni yıkasaydı kimbilir daha işin başlarında benimle sevişmesi için adama para bile teklif edebilirdim. Uff ne bileyim ya...

Kapıyı açıp odama girdim. Bluzumu ve şortumu çıkardım. Henüz acıkmamıştım, yatağa bıraktım kendimi. Bir öğle uykusu iyi gelecekti. Fakat ondan önce kendimi bir kez daha rahatlatmalıydım. Başka da çarem yoktu. Tek başımaydım...

Yatakta öylesine yatıyordum... Gevşemiştim... Elimi göğüslerime götürdüm. Alttan kavrayıp sıktım onları. Şimdi benim değil masörün elleriydi onlar. Haşin bir hareketle geriye ittirdim ve memelerimi ortaya çıkardım. Bastırıp ezdim onları... 

4 Kasım 2023 Cumartesi

Bir Zamanlar Tatilde (9)

Şimdi vücudumda iki yerine dört el geziniyordu. Kadının elleri daha ince ve sert ama adamınki gibi becerikliydi. Masör bir bacağıma masaj yaparken kadın da diğer bacağımla ilgileniyordu. Bir ara adam kadına, “21 numara tamam mı” dedi. Kadın da “Bitti öğlene kadar müşteri yok” dedi. Adam, “Öğleden sonra özel var unutma sakın, 2'de burada ol” dedi. Sonra da bana “Kusura bakmayın hanım efendi işleri önceden ayarlamazsak sonra yetiştiremiyoruz, müşteriler de şikayet ediyor” dedi. Bana ne... Ben zaten zevkten uçmuştum, bulutlarda geziyorum... Tekrar belli belirsiz bir şekilde onayladım adamı. “Hıhıh.” Fakat bu özel de ne oluyordu ki..?


Beş dakika sonra adam, “Lütfen dönün ön tarafınızı da halledip bugünlük bitirelim” dedi. Dediğini yapıp döndüm ve kadını tanıdım. Bu dün gece eğlencede striptiz yapan kadındı. Aşina olduğum bir yüzle karşılaşınca hep gülümserim, bu sefer de böyle oldu. Kadın hafif bir baş selamı verip bir havlu daha uzattı. “Buyrun bununla göğüslerinizi örtebilirsiniz.” Havluyu alıp sırtüstü uzandım ve memelerimi örttüm. Şimdi adam omuz başlarımı ovarken kadın bacaklarıma önden masaj yapıyordu. İyice açmıştım bacaklarımı. Kasıklarımı örten havlu da ha kaydı kayacak. Ama onu düzeltmeye de hiç niyetim yoktu. Ne olurdu ki kadına vajinamı göstersem. Ben onunkini görmüştüm o da benimkini görsün. Çok mu yani?

Giderek ıslandığımı hissediyordum. Göğüslerime örttüğüm havlu yana aşağı kaymıştı ve göğüslerim ortadaydı. Altta da durum pek farklı değildi. Ama bir farkla. Kadın bacaklarımın içlerini daha iyi ovsun diye bir ara havluyu üste çekmişti. Şimdi alt tarafım kadının ve adamın gözleri önündeydi. Islaklığımı da görmüşlerdir mutlaka.
 
Bir 5 dakika daha masaj yaptıktan sonra adam “Bugünlük bu kadar...” dedi. “Yanda duş kabini var, duşunuzu aldıktan sonra fişinizi sekretere teslim etmeyi unutmayın”. Kadın da “Sıhhatler olsun” dedikten sonra adamla beraber çıkmak üzereyken arkalarından seslendim. “Bir saniye bakar mısınız?” Döndüler. Masada doğrulup alttaki havluyu belime doladım, diğerini de göğsüme bastırıp ayağa kalktım ve askılığa gidip tek elimle freebagimin fermuarını açtım. İçinden iki ellilik alıp hem adama hem de kadına uzattım. “Buyrun bu emeklerinizin karşılığı, beni çok rahatlattınız.” Cömert bahşişimi görünce ikisinin de yüzünde güller açtı. “Aman efendim ne zahmet ettiniz” dedi adam. Kadın da teşekkür edip parayı önlüğünün cebine attı. “Bir emriniz olursa biz hep buradayız,” diye ekledi adam. Kadınla beraber odadan çıktıktan sonra ben de duşa yönelmek yerine tekrar masaya uzandım.

Acayip gevşemiştim. Göğsümün ve kasıklarımın üstündeki havluyu alıp yere bıraktım. Elimi göğüslerime götürdüm. Uçları fındık gibi irileşmiş ve taş gibi sertleşmişlerdi. Sonra o yorgunluğa rağmen elim apış arama uzandı. Yamyaştı. Vajinama bastırdım. Heyecanlanmıştım. Elim dudakların arasındaki o noktaya gitti. Hafifçe kendimi okşamaya başladım. Ortamın ve masajın etkisiyle tahrik olmuştum. İki parmağımı içime sokup kalçalarımı havaya kaldırdım. Soluklarım sıklaşmıştı. Gelmem çok çabuk oldu. Titreyerek boşaldım. Kalçalarımı yere indirince gözlerimi açtım ve bir de ne göreyim! Kadın da odadaydı. Baştan beri beni mi seyrediyordu yani? “Afedersiniz” dedi kuru ve olan biteni makul göstermeye çalışır bir ses tonuyla, “Ben duşta olduğunuzu sanıyordum, ortalığı temizlemek için girmiştim çok pardon.” Hemen odadan çıktı. Arkasından seslendim, “Şimdi duşa giriyordum ben de. Lütfen gitmeyin, temizliğinize engel olup size vakit kaybettirmek istemem.”


Başka zaman olsa utançtan yerin dibine geçerdim. Zaten bir saunada ya da masaj odasında mastürbasyon yapmak aklıma gelebilecek en son şeydi fakat bu tatil köyünde benim için artık her şey mümkündü. Bunu derinden derine tüm ruhumda hissedebiliyordum. Masöz bu uzun cümle ve rahat tavrım karşısında gülümseyip şişelerin olduğu masaya gitti ve onu ittirip duvarda envai çeşit edevatın olduğu rafın önüne götürdü. Ben de duşa yöneldim. Sürme kapıyı açıp içeri daldım. Duvardaki musluğu çevirip akan suyun altına girdim.

O da nesi? Bu vücuduma sürdükleri şeyler her neyse yapış yapış olmuştu ve elimle kuvvetlice sürttüğüm halde tenimden çıkmıyordu. Bilakis kayganlaşıp bulamaç kıvamına geliyordu. Kapıyı açıp içeri baktım. Kadın bir bezle masaj masasını siliyordu. “Afedersiniz, bu sürdüğünüz kremleri çıkaramıyorum, ne yapmam gerek acaba?” Kadın şöyle bir bakıp elindeki bezi bırakıp yanıma geldi. “Durun ben yardım edeyim size, kükürtlü sabunla hallederim. İzin verir misiniz?” “Tabii” dedim, “çıksın da şu bulamaç başka bir şey istemem. Yoksa öğleden sonra havuza girdiğimde orayı kirlettim diye beni otelden atarlar.” Bu saçma esprime nezaket icabı gülümseyip rafa yöneldi ve kahverengi bir sabunla lif alıp yanıma geldi. Bu jesti yapmasının nedeninde sanırım biraz önce verdiğim yüklü bahşişin epey etkisi vardı. Yoksa kimbilir günde kaç müşteri ile uğraşıyordu? Suya tutup lifi ıslattı ve kükürtlü sabunu ona sürdü. “Biraz daha içeri girerseniz ben de yanınıza gelirim.” Daracık kabinde nereye gideceksin ki? Fayanslara sırtımı yapıştırdım ve kadının beni keselemesini beklemeye başladım.

Omuz başlarımdan ve boynumdan başlayıp beni sabunlamaya başladı. Baktım mavi önlüğü sıçrayan sular yüzünden lekeleniyor, “İstersen sen de soyun, üstün başın ıslanacak.”  dedim. Fakat akabinde bu lafın ağzımdan nasıl çıktığına ben bile şaşırdım. Normal zamanlarda asansöre binerken bile kadın ya da erkek olsun o daracık kabinde bir başkasının bulunması yüzünden huzursuzlanan ben, şimdi bir duşakabinde kendi hemcinsimden birine soyunmasını söylüyordum. Kadın “Haklısınız” dedi, “bir saniye lütfen.” Kabinden çıkıp aceleyele önlüğünün düğmelerini çözdü. Oha! Altına bir şey giymemiş! Ne sutyen ne de külot. Çırılçıplak yanıma geldi. “Devam edelim hanımefendi, lütfen arkanızı dönüp, iyice duvara yaslanın."


Ensemi, sırtımı iyice sabunladı. Ama lifle kalçalarıma doğru indiğinde durum iyice dayanılmaz bir hal almıştı. Lifi kalçalarımın arasındaki yarığa sürtüyor, aşağılara iniyor ve öne doğru kadınlığımı da sabunluyordu. Resmen tahrik oluyor ve arkamdaki kadını arzuluyordum. Erkek olsa hani bir derece. İyi de neler oluyordu bana böyle? Onbeş gün öncesine kadar gayet mazbut bir hayat süren ben şimdi ne çeşit çılgınlıklar yapıyordum böyle. Denizde çırılçıplak yüzmeler, ıssız kayalıklarda ve saunalarda mastürbasyon yapmalar, masaj masasında elalemin karşısında oramı buramı cömertçe sergilemeler... Şimdi de kendi hemcinsimden hiç tanımadığım biriyle daracık kabinde beraberce duş almalar. Hayatında hamama gitmekten bile çekinen ben, çırılçıplak bir kadınla beraber dar bir ortamda... Gerçekten çok değiştim ben. İnanamıyorum...

Masöz kalçalarımı sabunlayıp, bacaklarımı da hallettikten sonra duşun ahizesini alıp ılık suyu açtı. Bir güzel duruladıktan sonra, “Bana doğru dönün” dedi. Yüzüne bakmamaya çalışarak ona doğru döndüm. Şimdi lifle demin yarım kalan kısmı yani bedenimin ön tarafı sabunlamaya başladı. Omuz başlarımı, göğüslerimi, karnımı. İyi ki gıdıklanan bir insan değilim. Zaten böyle bir ortamda gıdıklanmak ve gülmek iplerin iyice kopması anlamına gelirdi. Sonradan pişman olacağım bir şeylere girişmenin başlangıcı olabilirdi laubalileşmek. Fakat durum da tahammül edilir gibi değildi. Göğüslerimin lifle oluşturulması sırasında neredeyse orgazm olacaktım. Meme uçlarım tahammül edilemez bir biçimde sertleşmişti. Sanırım bu durum onun da gözünden kaçmıyordu. Peki ya lif sürmekle yetinmeyip elleriyle de göğüslerimi kavrarsa? Ya parmaklarıyla uçlarını sıkarsa? Sıkmakla kalmayıp dudaklarını da oraya yönlendirirse?

22 Eylül 2022 Perşembe

Bir Zamanlar Tatilde 8 (Masaj)


Yeni günün getirdiği şey kahvaltı masasında yalnızlıktı. Neyse... Bu da geçer yahu. Dünyanın sonu değil ya. Önce oğlum şimdi de kocam beni terk ediyordu. Kalan günleri iyi geçirmeliydim... Bizimkini uğurladıktan sonra oteli dolaşmaya başladım. Barda tam beş votka-limon yuvarladıktan sonra alt kata saunaların olduğu bölüme indim. O kadar içkiyi yarım saatte devirdiğimi gören barmen nasıl da şaşırmıştı halime. Fakat şimdi iyi bir masajla rahatlamanın tam sırasıydı. Bugün kafama göre takılacaktım. Yürüdüm. Geniş bir koridorun sonunda saunalar vardı. İçeri girdim ve bankonun gerisindeki görevli kadına masaj yaptırmak istediğimi söyledim. Bir kağıda bir şeyler yazıp imzalattı ve bana bir fiş uzattı. Kabin no 26.

Tarif ettiği yere girince iki yanda sıralanmış küçük odalar gördüm. No: 26 yazan yeri bulup içeri girdim. İçerde çeşit çeşit şişelerin bulunduğu ufak bir etajer ve üzeri plastik deri kaplı masaj masası vardı. Etrafı incelerken arkamda “hoşgeldiniz efendim” diyen bir ses işittim. Döndüm. Karşımda uzun boylu 30 yaşlarında bir adam vardı. Anlaşılan masör buydu. “Sanırım masaj yaptırmaya geldiniz” dedi ve ilave etti. “Şuradaki broşürü incelerseniz spa masajından, İsveç masajı ve Thai masajına kadar geniş bir hizmetimiz var.” Hoppala ne bileyim ben bu saydıklarını. “Valla siz en uygununu yapın artık. Bütün bir yıl masa başında çalıştığım için her tarafım enkaz gibi.” Şöyle bir baktı ve “Nasıl isterseniz hanımefendi, soyunup belinize havlunuzu sarın ve beni çağırın” dedi. “Tamamen mi soyunayım” diye ağzımdan aptalca bir laf çıktı. “Bikininiz altınızdaysa yeterlidir efendim” dedi perdeyi çekmeden önce. “Tam soyunmak istemiyorsanız o şekilde de olur.” Salaklığıma lanetler edip bluzumu ve beyaz bermudamı çıkardım ve masaya yüzü koyun uzandım. Birkaç dakika sonra da masör seslendi, “Hazırsanız başlayayım efendim.” Ona hazır olduğumu söyleyince perdeyi açıp içeri girdi ve ufak masanın yanına gidip bir takım şişelerdeki losyonlara şöyle bir bakıp birkaç tanesini seçti ve masaj masasının yanına geldi.


Gerçekten becerikli elleri ve parmakları vardı masörümün. Zaten güçlü bir adam olduğu yapısından belliydi. Kolları dirseklerine doğru neredeyse benim kolumun iki katı kalınlığındaydı. Koyu sarı saçları ve ince kahverengi gözleriyle neredeyse yakışıklı bile sayılırdı. Omuzlarımı ve zaman zaman boyun fıtığından muzdarip olmaktan korktuğum boynumu öyle güzel rahatlatıyordu ki. Boyun ve omuzlar bitince sıra sırtıma geldi. “İsterseniz bikininizin üstünü çıkarın hanımefendi, kullandığım yağ leke bırakabilir” dedi. Aman efendim, emrin olur. Zaten ben masaya çırılçıplak uzanma taraftarıydım. Dirseklerimden kuvvet alarak masada dizlerimin üzerinde doğruldum ve sutyenimi duvardaki askılığa fırlattım. Havada süzülen sutyenim askıya ulaşamadan duvarın dibine düştü. Adam hafifçe kıkırdadı bu hareketime. “Valla benim ellerim yağlı olmasa uygun bir yere asardım,” dedi ve ekledi. “Külotunuzu da şimdiden çıkarın, iyi kalite bir şeye benziyor ziyan olmasın.” Utanmanın sırası değildi ama külotumu nasıl çıkaracaktım adamın önünde. Masanın üzerinde ayağa kalksam gece kulübü striptizcileri gibi olacak. Yok oturup çıkarsam bacaklarımın arasını herife sunmuş gibi olacağım. Amaannn sende, bir daha nerede karşılaşacağım ki elin adamıyla... Ayağa kalktım ve bikinim külotunu indirip onu da sutyen gibi askıya fırlattım.

“Basket.” Bu sefer basket olmuştu. Fırlattığım külot havada uçup askıya geçmişti. Adam bu benim basket lafına epey güldü. Doğrusu halim de çok komikti. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Masör de olsa hiç tanımadığım bir adamın karşısında masanın üstünde çırılçıplak gülüşüyordum. Kırk yıllık kaltaklar gibi olmuştum. Bunda mutlaka çakır keyif hadi itiraf edeyim barda içtiğim içkiler yüzünden yarı sarhoş olmamın da etkisi vardı. Keyifli keyifli masanın üstüne tekrar yüzü koyun uzanmadan önce adama şöyle bir baktım. Fena herif değildi. Hani burada istese seve seve verirdim. Hem de bugün kocamın beni tek başıma bırakıp gitmesinden sonra haydi haydi. Şimdi bu herif ben masaya uzanırken en gizli noktalarıma kadar her yerimi de görmüştür. Beni beğenmiş midir acaba?.. Kimbilir...


Adam gerçekten bir harikaydı. Masaya çırılçıplak uzandıktan sonra popoma bir havlu örttü ve sanatını icra etmeye başladı. Sırtımı ovuyor, parmaklarıyla kaslarımı gevşettikten sonra el ayalarıyla bastırıp bel kemiğime iniyor, omurlarımda belli bir noktaya hafif hafif bastırıyordu. Bu hareketleriyle her yerimin gevşediğini hissediyordum.

Sırtımı bitirdikten sonra sıra bacaklarıma geldi. Özellikle bacaklarımı ovalarken kendimden geçtim. Sanıyorum biraz da ıslanmıştım. Bunu hissettim. Masaj devam ederken kapının tıklandığını duydum. Adam tok bir sesle, “buyrun” dedi. Dışardan “Benim Tuğba” diyen bir kadının sesini işittim. “Gel müsaitiz” dedi masör. İçeriye birinin girdiğini duydum. “Tuğba hanım bana yardım edecek, İsveç masajında uzmandır.” dedi masörüm. Belli belirsiz bir onaylama çıktı mı ağzımdan bilemiyorum ama gerçekten ellerinin becerikliliği karşsında mayışmıştım. “Hıhıh” dedim hafifçe.

27 Kasım 2021 Cumartesi

Bir Zamanlar Tatilde 7 (Akıtanlar)

    Çıkışın oraya gelmiştim ki zınk diye durdum. Geri dönüp balkona, adamın oturduğu tarafa baktım. Yerinden kalkmaya yeltenmemişti. Bakışlarımız çakıştı. Yüzü ifadesizdi. Tıpkı şu an benimki gibi. İkinci bir gülümseyiş için de mecalim yoktu. Birkaç saniye durduktan sonra geri dönüp asansörlerin olduğu yere yürüdüm. Düğmeye basıp beklemeye başladım. Asansörü mü yoksa adamı mı bekliyordum? Acaba arkamdan gelir miydi? Kafamı sol tarafa çevirdim. Kimsecikler görünmüyordu ortalıkta. Asansör de gelmişti. Karnımda gittikçe belirginleşip pırpır eden, yukarıya boynuma doğru yayılan ve yakan bir heyecan dalgasıyla boş kabine girdim. Tam kapı kapanıyordu ki iki kanadın arasına giren bir el fark ettim. Otomatik sensör bu temas sonucu bir-iki saniye içinde kapıyı tekrar açacaktı. O muydu acaba? Arkamdan mı gelmişti? Güm güm atan ve neredeyse sesini kulaklarımla duyacağım kalp atışlarımın eşliğinde açılan kapıdan onun girmesini beklemeye başladım. Hayır! O değildi. Kırmızı üniformasıyla elinde bir havlu yığınını tutan bir komiydi kabine giren. Tir tir titreyen o halime bakıp telaşla:

    “Özür dilerim efendim, sizi korkutmak istemedim,” dedi.

    “Önemli değil,” diye mırıldandım. Göğsüm heyecanla inip kalkıyordu, nefesimi kontrol edemiyordum. Çok mu istiyordum o adamın peşimden odama gelmesini ve beni becermesini? Bu ben miydim? Asansör odanın bulunduğu kata gelesiye kadar başımı yerden kaldırmadım.

    Odamın kapısını kapatıp kendimi yatağa yüzü koyun fırlattığımda kalp atışlarım yeni yeni normale dönüyordu. Şimdi kapı çalınsa ve ben kalkıp kapıyı açsam, yemekhanede karşılaştığım o tanımadığım adamla burun buruna gelsem, acaba aynı heyecanı duyar mıydım? Büyük ihtimal korkardım herhalde. Hem ne derdim ki o durumda? “Buyrun içeri girin, size bir içki ikram edeyim” mi diyecektim acaba? Hadi be, ne o öyle kırk yıllık yosmalar gibi. “Buyrun ne istemiştiniz?” demem en akıl kârı olanıydı sanırım. Sonra da adamı savacaktım. Israr ederse de, soğuk bir şekilde, “Bakın beyefendi herhalde bir şeyleri yanlış anlıyorsunuz,” diyecektim. Hıh, kim inanırdı ki buna? Sen adama her yerini sergile, sonra da böyle davran. O bana ne diyecekti peki? Belki o da benim gibi çekingen davranacaktı, kemküm edecekti. Hayır hayır, o atak olmalıydı. Atak ve buyurgan. Aslında içimden, çok derinlerden gelen bir ses, odanın kapısını açtığımda onun ağzından tek bir kelime duymamı istiyordu: “Soyun!”

Retarder Ormanlarında. 2010. Foto: Kazım Kaos

    Şimdi şu an kapı çalınsa ve ben kapıya doğru kalp çarpıntıları eşliğinde tatlı bir heyecanla yürüsem. Açsam ve karşımda onu görsem. Girmesi için yana çekilsem… O içeri girse ve ben onun ardından kapıyı kapatsam… Yapabilir miyim tüm bunları? Buyurgan, ne istediğini ve benim ne istediğimi sezen bir ses tonuyla sadece şunu söylese: “Soyun!” Tüm gereksiz tanışma ritüellerini bir kenara bıraksak. Ben orada öylece onun karşısında dursam ve kendimden emin bir şekilde ağzımdan şunlar çıksa: “Neden sen soymuyorsun?”

    Ah, boş hayaller bunlar! Sırtüstü döndüm, uzanıp komodinin üstündeki paketten bir sigara alıp yaktım. Şu mereti de azaltmak yerine neden arttırıyorum ki? Hırsla dumanını içime çekip ağır ağır saldım. Herif peşimden gelmemişti. Niye ki? Sigarayı bitirdikten sonra doğrulup dar lakostu sırtımdan çıkardım. Daral gelmişti. Böyle sere serpe uzanmak da hoşuma gidiyordu. Göz ucuyla memelerimi gözden geçirdim. Uzanınca hiç de fena durmuyorlardı. En azından ayaktayken görülen hafif sarkma şimdi hiç yoktu. Buna da şükür ne yapalım. Abur cuburu fazla kaçırdığımdan uykum da gelmişti. Ey Seher, bunlar orta yaş emareleri, dikkat et kızım. Bir bacağımı dizimden kırıp kaldırdığımda kısa etek de neredeyse belime kadar toplanmıştı. Yatağında müşteri bekleyen ucuz şırfıntılara benziyordu halim. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.

    Çıtırtı. Kapıda biri var! O adam mı? Bekleyelim? Belki çekingenlikten aklı yeni başına gelmiştir. İyi de hemen peşimden gelmediyse odamı nasıl bulacaktı ki? Kalkıp kapıyı açsam mı? Fakat fakat..! Kapıyı kilitlememiştim ben! Hemen kolumun bir tanesini yüzüme yaslayıp kısık gözlerle aradaki açıklıktan baktım. İçeri giren kim olacaktı acaba? Kalksana kızım, neden uyuyor numarası yapıyorsun ki? Ya kötü niyetli biri içeri girmek için çabalıyorsa şu an? Belki de otellerde yuvalanan hırsızlardan biridir? Lütfen hırsız ya da başka biri değil de o olsun Tanrım, lütfen. Bana bu iyiliği yap da biraz yaşayayım. Lütfen...

    Kolumun altından bakıp da içeriye dalanı görünce bir kez daha düş kırıklığına uğradım. Elinde havlularla demin asansörde karşılaştığım komiydi. İyi de neden yataktan fırlayıp üstümü başımı düzeltmiyor, bu gelen davetsiz misafiri uzaklaştırmıyordum? En azından kollarımla yüzümü saklamak yerine yatakta doğrulmalı, çıplak göğüslerimi kolumla kapatıp, “Lütfen dışarı çıkın, temizliği sonra yaparsınız, şimdi müsait değilim,” demeliydim. Pöh, hadi göğüsleri kapattık ta belime kadar sıyrılan varla yok arasındaki eteği ne yapacaktık? Üstelik içime külot giymediğimden mal meydandaydı. Allah kahretsin, ne boktan bir durum. Kahvaltı salonundaki yakışıklıyı beklerken kime niyet kime kısmet. Şu sivilceli komi de nereden çıktı? Beni bu halde görünce şaşırdı da salak. Uyuyup uyumadığımı anlamak için beni dikkatle inceliyor. Bak bak, iyi bak orama burama! Hey Allahım, neden doğrulup bu çocuğu kovmuyorum ki? Neden kımıldayamıyorum yattığım yerden?

Bu canlandırma için daha sonraki yıllarda kadrajda görünmeyen Berkecan Mesnetsiz, Rabia Hanım'ın suratına attırmış, cemiyetin fotoğrafçısı Kazım Kaos da öncesinde ve sonrasında deklanşöre basarak bunu ölümsüzleştirmişti.

    Aman Allahım, o da ne? Ne yapıyor ki öyle? Önünü karıştırıyor düpedüz. Acaba ne..? Tüh, hay Allah senin belanı vermesin emi. Bana baka baka otuz bir çekecek bu tıfıl oğlan. Fermuarını çözüyor iki arada bir derede. Cesarete bak. Aniden uyanmayacağımdan nasıl da emin olabiliyor bu salak? Kolumun altından merakla izliyorum onu. Şimdi organı tamamen dışarıda. Boyutu da hiç fena değilmiş üstelik. Bizim herifinkinden sonra epey kallavi görünüyor gözüme. Gözlerini iri iri açmış vücudumda gezdiriyor, iştahla sıvazlıyor orasını. Artık kalkıp onu kovamam da. Madem ki uyuyor numarası yaptık sonuna kadar gidelim. İşini bitirmesini beklemek lazım. Eğer şimdi ona suç üstü yaparsam belki de düştüğü durumdan kendini sıyırmak için savunma mekanizması devreye girer ve saçma sapan hareketler yapmaya ya da tam tersi sarkıntılığa kalkar, sonra uğraş dur. Rezalet ki ne rezalet. Bir de hızlı hızlı soluyor kerata. Hadi artık bitir şu işini oğlum, el mahkum bekleyeceğim ben. Bir süre sabırla onu izliyorum. Evet, devinimleri hızlandı, sanırım gelmek üzere. İlk defa yanı başımda mastürbasyon yapan bir erkeğe denk geliyorum. Böyle garip bir olay sadece benim başıma gelir herhalde? Hadi artık çocuğum, hadi. Aha titriyor! Boşalacak galiba. İlk damlayı göbeğimde hissediyorum, kırbaç gibi tenime saplanıyor. Bir kısmı da bacaklarıma, memelerime ve boynuma bulaşıyor. Nasıl da fışkırtıyor bacaksız. Ne bu canım böyle? Çeşme mi akıtıyorsun oğlum? Baştan aşağı her tarafımı berbat ettin. Üstüme sanki bir kase muhallebi devrilmiş gibi oldu. Fakat artık yetişir! Aniden kolumu yüzümden çekip yatakta doğruluyorum ve haykırıyorum:

    “Ülen serseri, ülen serseri! Ne yaptığını sanıyorsun sen?”

    Fakat kimse yok ki ortada. Kötü bir rüyaymış. Bir solukta yataktan kalkıp koştum, kapıyı kilitledim. Tam temizlik görevlilerin katları dolaşacağı zaman dilimi. Kimse girmesin artık, istemiyorum. Senin de alacağın olsun Semih. Bana olan ilgisizliğin yüzünden psikolojim nasıl bozulmuş da bak neler neler giriyor rüyalarıma. Saate baktım, on ikiye beş vardı. Aceleyle üstümdeki eteği çıkarıp bikinimin külotunu giydim, uzun şile bezi elbisemi sırtıma geçirdim. Mayomun sütyenini de plaj çantama tıkıştırdım. Şimdi doğru denize. Ama önce bara uğramalı, birkaç votka-limon yuvarlamalı. Kendime verdiğim sarhoş olma sözünü unutmadım.


24 Ekim 2020 Cumartesi

Bir Zamanlar Tatilde 6 (Fanteziler)


    Bıraktığı notu okuduktan sonra hırsımdan ağlayacaktım. Allah’ın belası! Yapacağını yapmıştı işte. Koy gezintisiymiş, balık tutacaklarmış. Peh peh! Anladım ben o balığın ne olduğunu, sen onu külahıma anlat hele. Senin gibi miskin bir herif çıkarı olmadan şuradan şuraya adımını atmaz. Görmedim mi sanıyorsun o çiroza benzeyen sıska arkadaşının telefonuna attığı mesajı. “Svetlana ve arkadaşı da gelecek. Hareket sabah sekizde.” Dilerim bindiğin tekne batar da Svetlana da, sen de, o nanemolla arkadaşın da boğulursunuz. Üç kuruşluk yabancı dilinle elin kadınlarının peşinden nasıl koştuğunu biliyordum da bir tatil köyünde hem de karın yanındayken sırf Rus becermek için boyundan büyük bu kadar yalanın altına girebileceğini hiç ummazdım. 

Kayalıklarda sereserpe yatarken. (Foto: Sadık Yarasa)

    Kendimi sakinleştirmek için duşa yöneldim. Soyunup kendimi buz gibi akan suyun altına attım. Bir beş dakika kadar oyalandıktan sonra çıkıp kurulandım. Hemen denize iner miyim? Hayır! Canım ölesiye içip sarhoş olmak istiyordu. Fakat demlenmeden önce temeli sağlam atmak gerekirdi. Saate göz attım. Kahvaltı salonunun kapanmasına az bir şey kalmıştı ve oraya yetişip acilen bir şeyler atıştırmalıydım. Karnım zil çalarken votka limonla midemi delemezdim. Bikinimi giyse miydim içime? Amaaaan sen de... Plaja gitmeden önce nasıl olsa odaya uğrayacaktım. Külotumu giymeden ayağıma çabucak tenisçi stili beyaz pileli eteğimi geçiriyorum. Üstü uyumlu olsun diye de dolaptan kısa ve göbeğimi neredeyse bir karış açıkta bırakan beyaz dar bir lakost seçtim. Sütyene de gerek yoktu bu sıcakta. Zaten tişörtüm dapdaracıktı bir de bu sıcakta ne o öyle mengeneye girmiş gibi? Peki benim gibi yaşı kırka dayanmış mazbut bir hanımefendi tatil köyünde iç çamaşırsız fink atar mı? Atar efendim atar. Şimdi canım böyle istiyor.

    Hazırlığımı tamamladıktan sonra çıkmadan önce dolaptaki aynaya göz gezdirdim. Göz kalemiyle ufak bir iki rötuş, birkaç allık darbesi, açık pembe ruj. Ne varmış? Oram buram da görünmüyordu işte. Tabii oturup kalkmama dikkat edersem.

    Yemekhaneye indiğimde salon boş sayılırdı. Büfeden alacaklarımı aldıktan sonra içeride oturmaktansa rahat rahat sigara tüttürürüm düşüncesiyle açık tarafa seyirttim. Tepsiyi boş bir masaya yerleştirdim ve oturdum. Şu sandalyeleri de neden arkaya kavisli yaparlar ki? Oturur oturmaz zaten kısa olan eteğim iyice yukarı çıkmıştı. Beyhude bir şekilde aşağı çekiştirdim ama inmiyordu namussuz. Bu işle meşgul olurken gözüm üç masa öteye kaydı. Otuzlu yaşlarının sonlarında görünen şakakları hafif kırlaşmış kumral bir adam kahvaltısını ederken bir taraftan da çaktırmadan bacaklarıma bakıyordu. Giyimi hoşuma gitmişti. Bakımlıydı, beyaz keten pantolon üstüne kırmızı tişört giymişti. Sandaletleri de öyle kıro işi değil sanki o pantolon için özenle seçilmiş gibi duruyordu. Rafine zevkleri vardı anlaşılan. Benim ona baktığımı fark edince gözlerini kaçırmıştı ama renk vermeden beni seyrettiğini anlamıştım. Acaba etim nerelere kadar görünüyordu? Başka zaman olsaydı bunu kişisel bir tehdit olarak algılardım ama şu an yabancı bir erkeğin beni seyretmesi hoşuma gidiyordu. Kahvaltı süresince zaman zaman çaktırmadan göz ucuyla ona baktım. Evet yanılmıyordum. Yiyip içmeyi çoktan bitirmişti ve sırf bacaklarımı ve belki de masanın altından görünen çıplak kasıklarımı rontlamak için oyalanıyordu da oyalanıyordu. Rahat rahat apış aramı da görebilsin diye sırf domuzluğuna bacaklarımı sonuna kadar araladım ve erkekler gibi sandalyemde yayıldım. 

Kayalıklarda sereserpe yatarken. (Foto: Sadık Yarasa)

    Nasıl olurdu acaba bu yabancıyla sevişmek? Sadece gözle iletişim kursak ve önce ben kalksam masadan, yavaş adımlarla yemekhanenin kapısına yönelsem, sonra tam çıkacakken adama dönüp davetkar bir bakış fırlatsam..? Fakat davetkar bakış nasıl olurdu ki? Bu yaştan sonra davetkar bakış atmayı öğrenecek halim yoktu herhalde. En iyisi hiç öyle yapmamak, direkt adamın yanına yaklaşıp, “Ben odama çıkıyorum beyefendi, siz de arkamdan gelirsiniz değil mi?” demek. Orospuluğun böylesi! İlahi Seher. Kızım sen bunları yap, dünyaya da kuyruklu yıldız düşsün. Beceremezsin ki... Bak sadece aklına getirmek bile titremene yol açtı. Nerede kaldı niyetlenip de bunları eyleme dökmek? Sen ancak farkında olmamış gibi el alemin adamına frikik verirsin. Geç bunları geç.

    Bunları düşünürken kahvaltımı bitirmiştim. Çayımı yudumlayıp bir sigara yaktım, bacak bacak üstüne attım. Eteğim şimdi tamamen bel hizasına sıyrılmıştı. En kuytu yerlerim tabak gibi önünde olmalıydı. Öyle ya, ışık karşıdan vurduğuna göre. Acaba tüm bunları Semih’ten intikam almak için mi yapıyordum? Kimbilir? Peki ya birkaç gündür zaman zaman içimde kabaran kural tanımaz şehvet dalgası kontrolüm dışında sinsi sinsi devreye giriyorsa ve Semih işin sadece bahanesiyse?

    Hatırlasana kızım, hiç mi daha önceden Semih’in gizli kaçamaklar yaptığından şüphelenmedin? Semih’in seni her aldattığını düşündüğünde ondan intikam almak için yabancı erkekleri mi aklına düşürüyordun önceden? Hem doktorunun söylediklerini de hatırla ayrıca. Tüm bu çılgınlıklar menopoz öncesinin bunalımları olabilir? O denize çıplak girmeler, ıssız kayalıklarda mastürbasyon yapmalar. Sen eskiden böyle miydin?

    Soruları kafamdan bir çırpıda sildim. Kararımı vermiştim. Ama gariptir, neye karar verdiğimi bilemiyordum. Çayımdan son yudumu da alıp sigaramı söndürdüm. Mecburiyetler ve yükümlülükler bana yukarı çıkıp bikinimi giymeyi ve soluğu barda almayı salık veriyordu. Sonra da ver elini deniz. Tek başıma güneşlenecek, yüzecek ve Semih’in dönmesini bekleyecektim. Ayağa kalktım. İstemsiz bir şekilde gözlerim birkaç saniye için karşımda oturan adama kilitlendi. Hafifçe gülümseyip hemen bakışlarımı kaçırdım. Allahım, nasıl yaptım bunu ben? Kafamı o kadar hızlı çevirmiştim ki onun tepkisini bile beklememiştim. Acaba o da gülümseyip cevap vermiş miydi?

    Yavaş adımlarla düşünceli bir şekilde yemekhanenin kapısına yürüdüm.

    Bari biraz kendinden emin yürü de havan olsun be kadın! Ne o öyle süklüm püklüm gitmeler. Gelirse gelir, gelmezse gelmez.

25 Aralık 2019 Çarşamba

Bir Zamanlar Tatilde 5 (Hüsran)


    Birinin bana seslenmesiyle uyandım. Benim hıyardı bu. “Saat kaç oldu?” diye sordum. “Dört oldu. Ne yaptın, hep uyudun mu burada?” Heee hep uyudum, arada garsonlara oramı buramı gösterdim, ya sen ne yaptın. “Yok be yahu, arada denize girdim bir ara sana el salladım ama görmedin,” dedim. “Sohbete dalmış olmalıyız o yüzden, hadi gel birer tost yiyelim.”

    Merdivenlerden yukarı çıkıp tost yapılan yere doğru yürüdük. Burnuma kömür ateşinde pişmiş sucuk kokusu geldi. İştahım açılmıştı. Boş masalardan birine oturup benim hayvana, “Bana iki tane getir,” dedim. Boşan da semerini ye obur karı. Tostlar gelesiye kadar da etrafı seyrettim. Ufff nasıl da acıkmışım. Buz gibi ayran eşliğinde iki büyük boy tostu beş dakikada götürdüm. Bizimki de tostunu bitirince "Yukarı çıkalım mı, bir şeyleri konuşmamızın zamanı geldi de geçiyor," dedim.  Beni soğuk bir edayla süzüp “İyi de, 4 buçukta langırt turnuvasına bekliyorlar beni,” dedi. Tepem atmıştı: “Başlatma langırtına! Sonra gidersin kaçıyor mu? Önce odamıza çıkıp konuşmalıyız. Kolundan çektim. “Peki peki tamam,” dedi.

Rabia Hanım, Sadık Yarasa'ya keyifle poz veriyor.

    Odaya girdikten sonra ona ne karar verdiğini soruyorum. Sonuçta ayrılma önerisini ilk yapan kendisiydi ama beni buraya tatile getirip hiç bir şey söylemeyen de oydu. "Bitti bu iş," diyor soğuk bir ifadeyle. "Yarın İstanbul'a dönüyorum ama sen kal burada. Tatilin tadını çıkar. Ayrıntıları avukatım sana bildirri nasıl olsa." Bir şey demiyorum. Sigarasını bitirip, “Hadi ben langırtın oraya iniyorum, istersen biraz sonra sen de oraya gel,” deyip yerinden kalkıyor ve toz oluyor. Sıçayım langırtına senin. Çocuğumuz olmuyor diye beni zaman zaman aşağılamasına alışmıştım bu sessizliği ve sinsiliği hayra alamet değildi. Yatağa uzandım.

    Bir süre yattığım yerden öylece tavanı seyrettim. İçimde güçlü bir ağlama isteği geldiğinde de hafif hafif zırlamaya başladım. Sonrasında da "Bak kızım, hiç bunlara hele bu herife hiç değmez, amaaan siktir et," diye kendi kendime telkin yapmaya çalıştım. Üstümü giyinmek üzere kalktım. Sonra aklıma plaj çantasını sahilde bıraktığımı geldi. Aceleyle altıma bir şort ve üstüme de beyaz tişörtümü geçirdim. Sahile indiğimde etraf iyice tenhalaşmıştı. Şezlongun yanına gittim, çantayı toparladım. Tam çantayı alıp çıkıyordum ki denizin çağrısına dayanamadım ve elimdekileri kumlara bırakıp koşa koşa denize doğru yöneldim. Cupppp. Hızlı hızlı tekrar açıklara doğru yönelip nefessiz kalıncaya kadar kulaç attım. Kafamı çevirip geri baktığımda 300 metre kadar açılmış olduğumu fark ettim. Yavaş yavaş yüzerek kıyıya geldim. Denizden çıktım, çantamı alıp otele giden ağaçlı yola yürüdüm. Yolda benimle karşılaşan tatil köyü sakinlerinden bazıları -özellikle erkekler- uzun uzun baktı. Beyaz tişörtümden baş kaldıran memelerimin sayesindeydi bu bakışlar. Hiç aldırmadım. Yurdum ve yurt dışı erkeklerine akşam akşam göz ziyafeti çekip odama girdim. Yolda bizim kıvırcık garsonla da karşılaşsaydım iyi olurdu, sevinirdi garip.

Rabia Hanım umutla kendi geleceğine bakarken. Foto: Selin Radar

    Tekrar odaya döndüğümde sıcak suyu açıp üstümdekilerle duşun altına girdim. Eh hayvan herif sana bunların hesabını sormazsam. Fakat bu hesap sorma işi nasıl olacaktı ki? Çocuğum olmuyordu ve bunun için nafaka falan almam kolay değildi. Her şeye yeniden başlayacaktım. Üzerimdekileri çıkarırken bunları düşünüyordum. Zaten adamla paylaştığımız bir şey yok daha neyin hesabını soracaktım? Uzun zamandır ne beynimin ne de bedenimin efendisi değildi puşt. Kafam karmakarışık banyodan çıktım. Kurulanıp bavuldan yeni bir çamaşır takımı seçtim. Aynadaki görüntümle fazla ilgilenmemeye çalışarak üstümü giydim. Makyaj masasına oturunca bir süre yüzümü inceledim. Ağladığım için göz altlarım biraz şişmişti. Ama beni düşündüren yanağımın üstündeki dikey kırışıklıktı. Kapatıcıyla biraz rötuş yaptıktan sonra suratıma az bir allık sürdüm. Dudağımın az üstündeki kahverengi güneş lekesi biraz düşündürdüyse de “Mutlaka geçicidir, kışın kaybolur bunlar,” fikriyle teselli bulmaya çalıştım. Gözlerime rimelle ince birer çizgi çektikten sonra uçuk pembe rujumla makyajımı tamamladım. Bu arada kapı çaldı. “Bizim öküzdür,” düşüncesiyle “Kim o,” demeden kapıyı açtım. Bingo! Oda servisi. Sutyen külotla elin adamının uzattığı ekstra listesini imzaladıktan sonra boş bardakları vermek üzere yatağın üzerindeki etajere yöneldim. Böylece bir de popo show yapmış oldum herife. İyice teşhirci olmuştum istemeden. Adam, alı al, moru mor “Sağ olun hanımefendi,” deyip gidince ben de son bir kez odayı kontrol edip dışarı çıktım.