En Sevdiğim

En Sevdiğim

Bu Blogda Ara

25 Aralık 2019 Çarşamba

Bir Zamanlar Tatilde 5 (Hüsran)


    Birinin bana seslenmesiyle uyandım. Benim hıyardı bu. “Saat kaç oldu?” diye sordum. “Dört oldu. Ne yaptın, hep uyudun mu burada?” Heee hep uyudum, arada garsonlara oramı buramı gösterdim, ya sen ne yaptın. “Yok be yahu, arada denize girdim bir ara sana el salladım ama görmedin,” dedim. “Sohbete dalmış olmalıyız o yüzden, hadi gel birer tost yiyelim.”

    Merdivenlerden yukarı çıkıp tost yapılan yere doğru yürüdük. Burnuma kömür ateşinde pişmiş sucuk kokusu geldi. İştahım açılmıştı. Boş masalardan birine oturup benim hayvana, “Bana iki tane getir,” dedim. Boşan da semerini ye obur karı. Tostlar gelesiye kadar da etrafı seyrettim. Ufff nasıl da acıkmışım. Buz gibi ayran eşliğinde iki büyük boy tostu beş dakikada götürdüm. Bizimki de tostunu bitirince "Yukarı çıkalım mı, bir şeyleri konuşmamızın zamanı geldi de geçiyor," dedim.  Beni soğuk bir edayla süzüp “İyi de, 4 buçukta langırt turnuvasına bekliyorlar beni,” dedi. Tepem atmıştı: “Başlatma langırtına! Sonra gidersin kaçıyor mu? Önce odamıza çıkıp konuşmalıyız. Kolundan çektim. “Peki peki tamam,” dedi.

Rabia Hanım, Sadık Yarasa'ya keyifle poz veriyor.

    Odaya girdikten sonra ona ne karar verdiğini soruyorum. Sonuçta ayrılma önerisini ilk yapan kendisiydi ama beni buraya tatile getirip hiç bir şey söylemeyen de oydu. "Bitti bu iş," diyor soğuk bir ifadeyle. "Yarın İstanbul'a dönüyorum ama sen kal burada. Tatilin tadını çıkar. Ayrıntıları avukatım sana bildirri nasıl olsa." Bir şey demiyorum. Sigarasını bitirip, “Hadi ben langırtın oraya iniyorum, istersen biraz sonra sen de oraya gel,” deyip yerinden kalkıyor ve toz oluyor. Sıçayım langırtına senin. Çocuğumuz olmuyor diye beni zaman zaman aşağılamasına alışmıştım bu sessizliği ve sinsiliği hayra alamet değildi. Yatağa uzandım.

    Bir süre yattığım yerden öylece tavanı seyrettim. İçimde güçlü bir ağlama isteği geldiğinde de hafif hafif zırlamaya başladım. Sonrasında da "Bak kızım, hiç bunlara hele bu herife hiç değmez, amaaan siktir et," diye kendi kendime telkin yapmaya çalıştım. Üstümü giyinmek üzere kalktım. Sonra aklıma plaj çantasını sahilde bıraktığımı geldi. Aceleyle altıma bir şort ve üstüme de beyaz tişörtümü geçirdim. Sahile indiğimde etraf iyice tenhalaşmıştı. Şezlongun yanına gittim, çantayı toparladım. Tam çantayı alıp çıkıyordum ki denizin çağrısına dayanamadım ve elimdekileri kumlara bırakıp koşa koşa denize doğru yöneldim. Cupppp. Hızlı hızlı tekrar açıklara doğru yönelip nefessiz kalıncaya kadar kulaç attım. Kafamı çevirip geri baktığımda 300 metre kadar açılmış olduğumu fark ettim. Yavaş yavaş yüzerek kıyıya geldim. Denizden çıktım, çantamı alıp otele giden ağaçlı yola yürüdüm. Yolda benimle karşılaşan tatil köyü sakinlerinden bazıları -özellikle erkekler- uzun uzun baktı. Beyaz tişörtümden baş kaldıran memelerimin sayesindeydi bu bakışlar. Hiç aldırmadım. Yurdum ve yurt dışı erkeklerine akşam akşam göz ziyafeti çekip odama girdim. Yolda bizim kıvırcık garsonla da karşılaşsaydım iyi olurdu, sevinirdi garip.

Rabia Hanım umutla kendi geleceğine bakarken. Foto: Selin Radar

    Tekrar odaya döndüğümde sıcak suyu açıp üstümdekilerle duşun altına girdim. Eh hayvan herif sana bunların hesabını sormazsam. Fakat bu hesap sorma işi nasıl olacaktı ki? Çocuğum olmuyordu ve bunun için nafaka falan almam kolay değildi. Her şeye yeniden başlayacaktım. Üzerimdekileri çıkarırken bunları düşünüyordum. Zaten adamla paylaştığımız bir şey yok daha neyin hesabını soracaktım? Uzun zamandır ne beynimin ne de bedenimin efendisi değildi puşt. Kafam karmakarışık banyodan çıktım. Kurulanıp bavuldan yeni bir çamaşır takımı seçtim. Aynadaki görüntümle fazla ilgilenmemeye çalışarak üstümü giydim. Makyaj masasına oturunca bir süre yüzümü inceledim. Ağladığım için göz altlarım biraz şişmişti. Ama beni düşündüren yanağımın üstündeki dikey kırışıklıktı. Kapatıcıyla biraz rötuş yaptıktan sonra suratıma az bir allık sürdüm. Dudağımın az üstündeki kahverengi güneş lekesi biraz düşündürdüyse de “Mutlaka geçicidir, kışın kaybolur bunlar,” fikriyle teselli bulmaya çalıştım. Gözlerime rimelle ince birer çizgi çektikten sonra uçuk pembe rujumla makyajımı tamamladım. Bu arada kapı çaldı. “Bizim öküzdür,” düşüncesiyle “Kim o,” demeden kapıyı açtım. Bingo! Oda servisi. Sutyen külotla elin adamının uzattığı ekstra listesini imzaladıktan sonra boş bardakları vermek üzere yatağın üzerindeki etajere yöneldim. Böylece bir de popo show yapmış oldum herife. İyice teşhirci olmuştum istemeden. Adam, alı al, moru mor “Sağ olun hanımefendi,” deyip gidince ben de son bir kez odayı kontrol edip dışarı çıktım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder