İki yıl önce eski kocamla güneydeki bir tatil köyüne gitmiştik. Güya bitmekte olan evliliğimizi kurtaracaktık. Ne büyük yanılgıymış. Bir çok şey orada bitecek, yeni ufuklara oradan yelken açacaktım. Ey sevgili günlük, dinle beni...
Otelde yabancı turistlerin egemenliği vardı ve bizim gibi yerliler azınlıktaydı. Her şey dahil sistemi olduğundan tesis dışına çıkmak pek içimizden gelmiyordu. Zaten nereye gideceksin ki? Ye, iç, yat, zıbar. Başka numara yok. Koca denilen adam da iki günde garsonlardan ve oteldeki birkaç kendine benzeyen heriften çevre edindi, bütün gün okey oynuyor, onlarla laklak yapıyor, benim de feci mi feci canım sıkılıyordu. Bir şeyleri konuşmak yerine sürekli susuyordu. Sanırım bana nafaka vermemek için ne taklalar atacağını düşünüyordu. Mecburiyetler karşısında ne yapabilirsin ki? Bana artık iyice yabancılaşmış ve beni başından nasıl atacağını kurgulayan bir herifle paylaşacak neyim vardı ki. İstanbul burnumda tütüyordu. Bu on beş günü nasıl geçireceğim konusunda oldukça sıkıntılıydım.
Rabia Hanım, Sadık Yarasa'ya poz vermiş. |
Sanırım üçüncü gündü. Sabah erken kalktım. Bir süre yatakta oturdum. Sonra odanın balkonuna çıktım. Tatil köyü bu saatte oldukça sakindi. Bu dinginliği ve huzur veren sessizliği bozan sadece benimkinin odadan gelen horlamasıydı. Geceleyin nasıl olsa beleş diye bulduğu her türlü içkiyi mideye indirmiş, top atsan uyanmazdı. Yapacak bir şey olmadığından mayomu giyip aşağıya indim. Barlar daha o erken saatte henüz açılmamış, sadece kahvaltı salonunda hazırlık yapan garsonlar masaları ayarlıyordu. Ben de plaja indim. Benim gibi erkenci olan birkaç yaşlı turist şezlonglara havlu bırakıp erkenden yer kapma derdindeydi. Manyaklar! Madem tatile geldin ne diye strese giriyorsun. Yat odanda öğlene kadar zıbar. Nasıl olsa öğleden sonra o havlu bırakılan şezlongların sahipleri deniz faslını bitirip kafeteryalara dağılıyor, öğleden sonra da adam gibi denizine gir ne var yani?
Hava da şimdiden o biçim sıcak ve nemliydi. Güneş yükselince ne olacaktı Allah bilir. Suya girdim, açığa doğru kulaç atmaya başladım. Yüzdüm, yüzdüm, yüzdüm. Dinlenmek için durduğumda aklıma delice bir fikir geldi. Ne zamandır havuz kenarında ve plajdaki üstsüzlere özenirdim. Tuttum denizin içinde bikinimin üstünü çıkardım. Bir ferahlık, bir ferahlık ki sorma gitsin? Nasıl olsa açıktayım, kim görecek? Bana kalsa kumsalda güneşlenirken de çıkaracam ama bir keresinde bizimkine şaka yollu çıtlatayım demiştim de adam küplere binmişti. Neymiş? Turistler yaparmış ama biz yapamazmışız. Örfümüze adetimize uymazmış. İki yüzlü pezevenk! Kendisi elalemin karısına, kızına bakarken hangi örf ve adeti gözetiyordu acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder